10-12 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Ticaret Üniversitesinde Birinci Avrupa demokrasileri geleceği ve Avrupa Müslümanları Forumunda, KDTP G. Başkanı Mahir Yağcılar’ın yaptığı konuşma metni
Saygıdeğer katılımcılar
Birinci Avrupa Demokrasilerinin geleceği ve Müslüman toplulukları konferansına katılmamdan dolayı memnuniyetimi ifade eder hepinize saygılarımı sunarım.
Mevcut küreselleşmiş ve sanal ortamla bürünmüş yeni dünya sürecinde, yeni demokrasi ve daha iyi hayat arayışında, dinler arası diyalogun, kültür ve ortak yaşamanın önemi ve rolü artmaktadır. Bu bağlamda bireylerin ve yerel halkların kültürel kimliklerinin farklı yüzleri sürekli olarak yenilenme ve geliştirilmelidir. Rahat ve önyargısız ortamlarda, geleceğe dair tartışma ve buluşma ortamlarında, dostluk ve tecrübeleri bir araya getiren, birbirimizi daha iyi yakınlaştıran olay ve yerlerde, her yönlü diyalogların artırılması gerekmektedir.
Bu anlamda dini farklılıklar, kültürel çeşitlilik, yani farklı inançlar, ırklar belirli bir şekilde ve organizasyon içerisinde yan yana olması, yaşaması ve yaşatılması gerekir. Çünkü Yüce Rabbimiz aynı ve tek, gelecek hepimizin ortak kaderimiz, yerküremiz hepimizin ortak kaldığımız evimiz. Birey olarak ne yaparsak, insanoğluna yani bize o olacak, kaldığımız evimize olacak. Dolayısıyla huzurlu ve umutlu ortam, genel ve kültürel çoğulculuğu destekleyen bir ortamı geliştirmekle, demokratik, ön yargılardan arındırılmış düşünce özgürlüğü, yeni fikirler yaratan bir eğitim sistemi ve çoğulcu katılımı izin veren ortamların sağlanmasıyla olacaktır. Modern adalet sistemi, gerçek demokratik sistem ve ilerici siyasiler, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve diğer etki grupları dinsel ve kültürel çeşitlilik yaşam ortamına uygun şartlar yaratmalıdırlar ki daha huzurlu ortam olsun.
Dostluk, eşitlik ve hoşgörü her ilahi kitapta belirtilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de yüce Rabbimiz diyor ki: “Ey insanlar; doğrusu Biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık.”
Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed diyor ki “Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur.”
Dolayısıyla insanları, toplumları, kültürleri ve dinleri, farklılıklarından dolayı birbirinin düşmanı gibi göstermek, dünya barışına bumerang gibi dönebilir.
Bizler bunları Balkanlar’da doğrusu eski Yugoslavya’da çok iyi gördük, tecrübelerimiz çok acı oldu. İnsanlar dinlerinden unutturulmayan çalışıldı, farklılıklar gizlenmiş, gerçek ve ortak değerler anlatılmamıştı, aksine bir grup başka bir gruba üstün tutulmaya çalışıldı, insani değerler yeni ve suni değerler ile değiştirilmeye çalışıldı, isteklere göre tarih yazılmaya başlandı. İnsanlar kendilerini hatta birbirlerini sorgulamaya başladılar, geçmişten öc alınmaya istenildi ve neticesinde çatışmalar başladı kanlı savaşlar yaşandı. Maalesef fatura yüklü ve çok acı oldu. Oysa ki o topraklarda aynı avluda cami ve kiliseyi bulabilirsiniz, aynı sokakta yaşayan Hristiyan – Müslümanı yani Katolik, Ortodoks, Sünni, Bektaşi’yi bulabilirsiniz.
Farklılıkları bir çatışma, kavga ve çıkar sebebi olarak göstermek isteyenler, yüzbinlerce insanın hayatına maal oldular, ortak tarihe ve evrensel değerlere ihanet ettiler.
İnsanların sahip oldukları farklılıklar, dil, din, ırk, kültür, medeniyet aynı zamanda insan olmanın ta kendisidir. Bu farklılıkları zedelemeye, bastırmaya, yok etmeye, düşmanlık ve ayrışma vesilesi haline getirmeye çalışmak, insanlığa ve evrensel değerlere karşı gelmek demektir. Bir arada yaşama, birbirimize ve ilahi değerlere saygılı olmak insan oluşumuzun asli unsurlarından biridir. İnsan, kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, başkalarına da öyle davranmalıdır. Sevilmek, sevmek demektir. Saygı saygıyı ister. Doğruyu duymak isteyen, doğruyu söylemelidir. Adalet isteyen, adil olmalı. Eşitliği savunan, eşit davranmalıdır. Bu temel kuraldır, bunun aksi olamaz.
Bu konuların derinliğine girdiğimizde aslında ortak dini ve insani değerleri yaşatabilecek en uygun ortam Avrupa’dır, Avrupa Birliğidir. Güçlü ekonomi, yerleşmiş demokrasi, günlük siyasetten arındırılmış kamu düzeni, planlı gelecek. Ancak daha derin baktığımızda sanki bir yedek var, gizli bir korku, sanki önyargı mevcut. Avrupa Birliği önyargıları aşmalı, demokrasi anlayışını dini farklılıklar konusuna da yaymalı. Hem içten hem de dıştan. Dıştan ilk olarak Türkiye’yi bünyesine almakla yıkmalı, içten de artık içinde barınmış milyonlarca Avrupa Müslümanlarını, geleceğin planlarına bağlamalı, uyum ortamları yaratmalı, değerlerine dikkatle önem vermeli. Bu toplum artık Avrupa’nın bir gerçeği, geri dönmeyecek o topraklarda geleceğini inşa eden bir toplum, bir gerçek. Eğer bizler Balkanlarda ki Müslüman topluluğu Güney-doğu Avrupa yerleşen topluluk ve bu toprakların eski bir unsuru isek, aynen batı Avrupa’ya da yerleşen Müslümanlar bir taraftan ayrılmaz parçası diğer taraftan gelecekte önemli unsuru olacaklardır. Bu bir gerçek olduğuna göre gelecek buna göre inşa edilmelidir. Avrupa Birliği demokrasi anlayış yapısı ve var olan ekonomi kapasitesiyle bunları yapabilir, yapmalıdır. Ancak Avrupa Müslümanları da yeni ortama uyum sağlamalı ve ortak değerlerden faydalanmalıdırlar. Kapalı ortamlardan çıkıp tartışmaya ve eğitime açık olunmalı. Avrupa Birliğinden benzeri beklediğimiz gibi içten de dıştan da açık olunmalıdır. Komşu ve farklı değerlerle zenginleşmeli ve güçlenmeli gerekir. Rekabet ve yarış ortamına hazır olunmalı. Kendini iyi bilmeli, diğerlerini de iyi öğrenmelidir. Erinilecek diye korkmamalı, bilgili ve açık düşünceli olunmalıdır. Biz bunları yüzyıllardır yapıyoruz, son yüz senede krallık dönemini yaşadık, komünist dönemini atlattık, göçlere rağmen hala dinimizle, dilimizle, gelenek ve göreneklerimizle ordayız. Siyasette varız, sivil kuruluşlarda varız. Amaç orda nitelikli olmak, farklılıklardan yararlanmak, asimilasyon olmamak, devleti sevmek, fakat devletten istediğimiz gibi vermek için de varız. Evet Avrupalıyız, Müslümanız, mutluyuz ve gururluyuz. Türkiye de güçlü olunca mutluluğumuz ve gururumuz daha da artıyor.
Kendimizi anlatmamız lazım, komşularımızı iyi bilmemiz lazım. Karşılıklı güvene ihtiyaç vardır yani birbirimizi iyi anlamak gerekir diye düşünüyorum.
Bu duygularla bir daha Kosova’dan, Kosova hükümeti ve Kosova Türk toplumundan saygı ve sevgilerimi sunuyorum.